İşitme engelliler namaz ve oruç gibi ibadetlerde mesul müdür?

Özetlersek, herkesin sorumluluğu, kendi gücüyle, yapabilme kapasitesiyle orantılıdır. İşitme engellisi de yapabileceği her şeyden sorumludur. Zaten bu durum, ibadet etmeye engel bir durum değildir. Yalnız işitme yoluyla öğrenmesinde problem vardır. Bunu da ailesinin desteğiyle -sınırlı da olsa, asgari bilgileri kendilerin uygun olan yollarla öğrenerek- çözmesi mümkündür. Bu imkânın kıtlığı nispetinde sorumluluğu da azalır.
- İslam alimlerinin büyük çoğunluğuna göre, iman; dil ile ikrar, kalp ile tasdikten ibarettir. Dil problemi olanın kalp ile tasdik etmesi yeterlidir. Aslında, kalp ile tasdik bir anlamda yeterli olabilir. Nitekim, İmam Maturidî bu görüştedir. (bk. Şerhu’t-Tahaviye, 2/275-şamile)
Böyle bir iman kişiyi Allah katında mümin yapar. Fakat, kişinin dünyada bir mümin olarak muamele görmesi için, diliyle de bu imanının varlığını ilan etmelidir. Sadece diliyle ikrar edip de kalbiyle iman etmeyen münafık olur, dünyada mümin muamelesi görse de ahirette kâfir muamelesi görecektir. Nitekim Peygamberimiz (a.s.m) bazı münafıklara hitaben “Ey kalplarine iman girmeyen, yalnız dilleriyle iman eden topluluk!” diye buyurmuştur. (krş Bakıllanî, el-İnsaf, 1/18-şamile). Kur’an’da da buna benzer ifadeler vardır.
Ayrıca Malikî, Şafii ve Hanbelîlere göre, amel etmek de -temel esası olmasa da- imanın tamamlayıcı bir unsurudur. Bunlara göre mükemmel bir imanın tam tarifi şöyledir: Dil ile ikrar, kalp ile tasdik ve organlarla amel etmektir. (bk.Şerhu’t-Tahaviye,2/275-şamile)
Sorularla İslamiyet'ten